Kayıtlar

Şimdi müsadenizle, üçüncü kez doğmak için ölmek gibi küçük bir işim var.

Resim
 İnsanlar doğar, büyür ve .....Öyle mi gerçekten ? Ne bir kez doğarız ne bir kez ölürüz. Bazıları bir doğar bin ölür bazılarıysa bir doğar bin yaşar.  Ya da İnişli çıkışlı hayatlarımızda bazı bazı öyle dayak yeriz ki daha fazla morarmamak için kaçmayı alışkanlık ediniriz. Bedenimiz yara bere, ruhumuz ise allak bullak dolanırız. Ne görür ne duyar ne tadar ne de yaşarız. Hayalet hayalet her gün kendimize verdiğimiz sözleri atıştırırız. Şahsen ben bu vaziyetteyim epey epey bir zamandır. Öyle ki gerçekte kim olduğumu bile zor hatırlıyorum desem abartmış sayılmam.  Sağlam bir bedene eşlik eden berrak bir zihniniz yoksa ben gibi yarım yamalaksınız demektir. Dedikodu yapmak için burada değilim bu nedenle neden sorusunu bir kenara bırakalım ve konuşalım nasıl yeniden doğarız diye.  Fikrimce yeniden doğmanın tek mantıklı yolu ölmektir. Çat diye söyledim farkındayım ama korkmayın kendinizi bir yerlerden atmadan da ölebilirsiniz.  Nasıl mı ? Anlatayım. Bir mağarada yılları...

YATIRIM MI YAPTIRIM MI

Resim
  Kurallara bağlı bir hayat. Her ne kadar labirentte koşturmaca gibi görünse de başı ve sonu belli. iki ucu kesik düz bir halat. Evet, yanlış yazmadım bildiğiniz ip. Ortasında yürüdüğümüz iki taraftan da kesik bir ip. Maddi ve manevi bir düzlemde insanca yaşamaya çalışıyor başarılı olmaya çabalıyor, maddi ve manevi dengede bir o yana bir bu yana yalpalıyoruz. Para demek maddecilik demekti, hırs demekti, özden kopmak demekti. En azından atalarımız bize bunun böyle olduğunu anlattı. Paraya dudak bükenler takdir edildi ve maneviyatta zirvedekiler listesine alındı. Öyle ya para her şey değildi hatta saygı duyulmaması öğretilen tek şeydi.  Şimdi şimdi öğrendik ki tüm bu anlatılanlar tarihin en büyük palavrasıydı. Doğamızdaki yaşama iç güdüsü, kendini koruma mekanizmasıyla birleşerek faydacılığa, oradan da bencilliğe uzandı. İnsanlık erezyona uğramadı çünkü insan denen canlı var oluşundan beri kayıtsız, hıslı, egoistti. Toplum hayatı sevgiyi, kardeşliği, arkadaşlığı, iyiliği, güzell...

SEN TÜKENMEZ BİR KALEM MİSİN?

Tükenmişlik sendromu, tükenişin mesleki boyutuyla ilgilidir ve tanıma göre tükenmişliğin en önemli boyutu duygusal tükenmişliktir. Tükenmeyen bir insan tanıyor musunuz peki, çevrenizde böyle biri var mı? Neden tükenir insan ve tükenmek bu kadar kolayken yenilenmek, yeniden başlamak neden bu kadar zor? Sanırım İnsan hayatının en berbat tarafı tüm karşıtlıkları barındırması. Gülmek için ağlamak, koşmak için yorulmak, doymak için acıkmak gerekir. Sürekli karşıtlığa dayalı var oluş sancısı ya da var oluş mücadelesi içinde koşturmada tükenen ömürler. Tükenmeye karşı anlatılar, kitaplar, umut ateşini yakacak hikâyeler, örnekler, manevi güçsüzlüğü maddi güç dışında her şeyle ilişkilendirip insanları ürkütmeme çabası… İnsanın tükenişini yaşam koşulları belirler. Ekonomi ya da bana göre daha gerçek ifadesiyle “güç” sahibi olmak tükenişimizin manevi boyutunu da ele geçirir. Adam gibi tükenmemize bile müsaade etmez. Öyle ya insan, karşılıksız aşk yaşadığı için, boşandığı için, ayrıldığı için, i...

I am the master of my fate

Resim
Bir filmde "Yaşam bir yolunu bulur" diye bir replik duymuştum... Sahiden de hayatın kendine göre bir stratejisi var. Bazılarının karma bazılarınınsa kader dedikleri... Seçme şansı olan şanslı insanlardan biriyseniz eğer seçimleriniz yol haritanızdaki en önemli kavşaklar oluyor. bizi biz yapıyor ve fakat kendi seçimlerimizin sonuçlarını görememek bizi ne kadar istediğimiz gibi biz yapıyor? esas mesele budur. Herkesin zaman zaman hayatının kontrolü kendi ellerinde değilmiş gibi bir hisse kapıldığı zamanlar olur. Ne kadar plan yapsam da bana da sık sık olan bir şey bu. Tanrının, senin ya evrenin senin üzerine kurguları mı yoksa benim de sürekli şanssızlık olarak dile getirdiğim bir büyü mü bilmem ama bazen ne yaparsan yap, ne kadar doğru ve planlı olursan ol, olmuyor.  Demek ki ipin ucu bir yerlerde kaçıyor ya da ipin ucu elinde hiç olmadı. Seçiyoruz ve yaşıyoruz. Öngörülerimiz çoğu zaman boş çıkıyor. Çünkü tek bir seçim yapmıyoruz. İlk seçimin ardından küçük küçük sürekli seçiy...

Geride kalan iki et parçası

Sevmek demek, yan yana ve can canadır. Kendin için beklediğin keyfi sevdiğin için de beklemek hatta seni mutlu etmeyeni de sadece o keyif alsın bana yeter diyerek tolere etmektir. Seven kişi katıksızdır, hayalleri sevdiği ile mümkün, korkuları ve hüzünleri ise sevdiğinin omuzu ile sırdaştır. Seven kişi zariftir, kıyamaz sevdiğine ve bazen gönül de alır sadece o huzurlu uyusun diye.. Ve fakat o sinir bozucu "bazen" karışır işe. Çünkü bazen, sevgi bile yeterli olmaz... Onu sevinçten sıçratan sürprizler, hediyeler, o keyfinden olmasın diye önüne koyduğun tabak, demlediğin çay, sevginde telvelendirdiğin kahve olmaz. Girdiği kapının önünde saatlerce sadık köpek gibi beklemek, derdine ortak olmak, bir dediğini iki etmemek, yüzü gülsün diye ondan bundan devşirdiğin espiriler, nasıl göründüğüne aldırmadan yarattığın mizah dahi olmaz. Kafi gelmez. Sen tüm kalbinle yol arkadaşlığında tarih yazdığını düşünürken ikiden bir doğmaz. Bazıları sevgide hep ikidir bir olamaz. Kendi dünyaları...

KARANTİNA GÜNCESİ

Dışarısı belirsiz, içerisi belirsiz. Kalmak ve gitmek arasında  şizofrenik bir döngüde masallar anlatıyor bize o oynak hayat. Suya sabuna dokun sloganını çocukken duymuştum ve şimdi koccaman bir toplum dünyaya gözlerini yeni açmış Fikret gibi banyoda sabahlamakta. Gözlerden bile sızan bir hastalık göz göze bile gelemeyen insanlar, gözlerden kalbe inemeyen ruhlar... Hep saklanan ruhsal mesafeler sosyal mesafelere evrildi. İnsan, çocuğuna, atasına dokunamaz oldu. Gezegen, insanları kusar oldu. Evinde kalsan silkeler, evden çıksan ciğerine tükürür. Her insan sıkkınlığın açlığın ve korkunun sınırlarını sınar oldu. Yiten canlar rakam oldu, bir paket makarna altın... Nankörlüğün adı anksiyete, bencilliğin adı can korkusu oldu. NE OLDU? Bu maskeli balo ve onun sahte yüzleri salınır oldu. Karamsar kalabalıklar karantist oldu  hareket dondu!

DENGESİZLİĞİN NİRVANASI

Tutarsız, kompleksli insanlarda görüp görebileceğiniz en standart davranış mantıktan yoksun olmaktır. Bu tarz insanlarda muhakeme yeteneği düşük ihtimal de olsa gelişmiş olabilir fakat akıl yürütme yani mevzuları birbirine bağlama yeteneği olmayan bir türüne denk gelirseniz işiniz Allah'a kalmış demektir orası kesin.  İyi niyeti hiç saymıyorum (bir önceki yazı) o yoksa karşı taraf bin türlü ergenlik yapar, anlamsız ve en hafifinden saçma sapan konuşur ve bunun gayette farkındadır çünkü amaç anlaşmak değil o basit çıkarlarını parlatmaktır. Bir anlamda   Kohlberg'in ahlak sınıflandırmasında saf çıkarcılıktan büyüyemişler de diyebiliriz onlara. Bir konu hakkında söz ederken o sözün konu ile bağlantılı olması bağlamına uygun olması gerekir hatta hakaret  veya iftira edeceksen bile makul düzeyde bir tutarlılığa sahip olan kişi ettiği sözde bunu gözetir. Ve fakat bundan bihaber kişi kişisel komplekslerine dayalı olarak hareket eder. Mantıklı davranış ve söz ile mantıksız olan...