Oyun Bağımlısı
Kim kabul eder ki Counter Strike, Max Payne, Street Fighter veya strateji oyunları nedeniyle deli, bağımlı, hasta olarak kabul edilmeyi??

Oyun derseniz aklımda canlanan ilk görüntü budur. Ben bilgisayar oyunlarıyla pek çok kişi gibi çocuk yaşta tanıştım. Seksenlerde doğanlar için bu eğlencenin adı "atari" idi. Önce ufak elde oynadığımız enteresan sesler çıkaran(benim için çok keyifli seslerdi tabii) aletler sonraları TV ye bağlanan içinde bilmem kaç oyun olan siyah adını hatırlayamadığım cihazlar, sonraları kasetli joystickli falan derken kendimi atari salonlarında buldum.
LİNK: Bilgisayar oyunları tarihi makale

Hagar, sokak döğüşü, ken ryu, sagat, jeton daha fazla jeton daha az okul, okul dönüşü vesairee.
Günümüzdeki karşılığı ise play station, xbox, mobil oyunlar... Son olarak Resident evil, Max Payne gibi bilgisayar oyunları oynadığımı hatırlıyorum. Hatta bu iki oyunun bazı seviyelerinde haftalarca PC başında kaldığımı bilirim. "O limanda sıkıştım, ne yapmalıyım ki çıkayım; o şifreyi nasıl kırsam da yoluma devam etsem"

Hayat kısa dostum, pc başında saatler harcayamayacak kadar kısa.
Baktım işin sonu yok. Çok da keyif alıyorum. Ne yaptım peki? Tabii ki bıraktım. Abim Xbox'ını verecekti onu bile kabul etmedim düşünün. Biliyorum başıma geleceği çünkü.
Sonuç olarak oyunlar benim takip alanımdan çıktı fakat her dönem talep görmeye devam etti. Bunda oyunu tasarlayanların olağan dışı emeği olduğunu da eklemek lazım. Başarılı gerçekçi grafikler, hikayeler bilmem neler neler. Her yıl bir oyun hit olup oyun nedeniyle çılgınlaşan insanlar haber oluyor.

Gerçekler acı, gerçek dünya ıssız





Oyun derseniz aklımda canlanan ilk görüntü budur. Ben bilgisayar oyunlarıyla pek çok kişi gibi çocuk yaşta tanıştım. Seksenlerde doğanlar için bu eğlencenin adı "atari" idi. Önce ufak elde oynadığımız enteresan sesler çıkaran(benim için çok keyifli seslerdi tabii) aletler sonraları TV ye bağlanan içinde bilmem kaç oyun olan siyah adını hatırlayamadığım cihazlar, sonraları kasetli joystickli falan derken kendimi atari salonlarında buldum.
LİNK: Bilgisayar oyunları tarihi makale

Hagar, sokak döğüşü, ken ryu, sagat, jeton daha fazla jeton daha az okul, okul dönüşü vesairee.
Günümüzdeki karşılığı ise play station, xbox, mobil oyunlar... Son olarak Resident evil, Max Payne gibi bilgisayar oyunları oynadığımı hatırlıyorum. Hatta bu iki oyunun bazı seviyelerinde haftalarca PC başında kaldığımı bilirim. "O limanda sıkıştım, ne yapmalıyım ki çıkayım; o şifreyi nasıl kırsam da yoluma devam etsem"

Hayat kısa dostum, pc başında saatler harcayamayacak kadar kısa.
Baktım işin sonu yok. Çok da keyif alıyorum. Ne yaptım peki? Tabii ki bıraktım. Abim Xbox'ını verecekti onu bile kabul etmedim düşünün. Biliyorum başıma geleceği çünkü.
Sonuç olarak oyunlar benim takip alanımdan çıktı fakat her dönem talep görmeye devam etti. Bunda oyunu tasarlayanların olağan dışı emeği olduğunu da eklemek lazım. Başarılı gerçekçi grafikler, hikayeler bilmem neler neler. Her yıl bir oyun hit olup oyun nedeniyle çılgınlaşan insanlar haber oluyor.

Gerçekler acı, gerçek dünya ıssız
İnsan tabiatı eğlenmek ister. Bunun önüne geçmenin yolu yok fakat her zaman derim "ne yaparsan yap abartma". Türkçesi "bokunu çıkarma". Her insan gerçeklerden kaçmak için, gerçek dünyanın saçmalığı, aptallığı, sıkıcılığından uzaklaşmak için kendi dünyasına kaçar. Benim için sinemaydı bazıları için ise oyun. Tek bir farkla...Benim durumum hiç alttaki gibi olmadı sayın seyirci..

LİNK: Mavi balina oyunu hakkında
Haliyle fiziksel dünya ile bağlarını fazladan koparmanın sonucu, pc başında obezite ile mücadele edenler, zaman kavramını yitirenler, insomnia(1) hastalığı yaşayanlar, bedensel gelişimi kambura bağlayanlar, dersleri angarya olarak gören öğrenciler ve son olarak bilim literatürüne hastalık olarak arzı endam eden oyunperestlik.


LİNK: Akıl hastalığı olarak sınıflandırılacak
Meselenin bu boyutu üzerinde çok konuşacak değilim. Uzmanların bildiği vardır mutlaka. Hayata dair duruşum, herhangi bir olay, kişi, ya da fikrin doğrudan karşısında veya yanında yer almamı engelliyor sevgili okur. Her şey iç içe. Doğru nerede başlar nerede yanlışa dönüşür belli değil. Bugünün doğruları yarının yanlışları olabilir. Her ama her şey pozitif nitelikler de taşır. İnsan denen canlı suyunu çıkarmadığı sürece bu geliştirici bile olabilir.

Haliyle fiziksel dünya ile bağlarını fazladan koparmanın sonucu, pc başında obezite ile mücadele edenler, zaman kavramını yitirenler, insomnia(1) hastalığı yaşayanlar, bedensel gelişimi kambura bağlayanlar, dersleri angarya olarak gören öğrenciler ve son olarak bilim literatürüne hastalık olarak arzı endam eden oyunperestlik.


LİNK: Akıl hastalığı olarak sınıflandırılacak
Meselenin bu boyutu üzerinde çok konuşacak değilim. Uzmanların bildiği vardır mutlaka. Hayata dair duruşum, herhangi bir olay, kişi, ya da fikrin doğrudan karşısında veya yanında yer almamı engelliyor sevgili okur. Her şey iç içe. Doğru nerede başlar nerede yanlışa dönüşür belli değil. Bugünün doğruları yarının yanlışları olabilir. Her ama her şey pozitif nitelikler de taşır. İnsan denen canlı suyunu çıkarmadığı sürece bu geliştirici bile olabilir.

Örneğin afyon anestezik bir maddedir aynı zamanda. Alkolün de sterilize etmek gibi faydaları var yanılmıyorsam. PC oyunları çok yönlü düşünmeyi gerektirir. Beynin her parçası çalışır. El göz koordinasyonu gerektirir. Stratejik düşünmeye ve takımdaşlığa da ciddi katkıları vardır. Kararlılık gibi duyguları güçlendirir vs.

En azından ben böyle düşünüyorum. Senin iyi ya da kötü, faydalı ya da zararlı diye yaftalaman insan gerçekliği karşısında bir anlam ifade etmez. Önemli olan yorumlama biçimidir. Bununla beraber bilim göz ardı edilemez.


Bağımlılık hastalıktır.
Bilim insanları oyuna değil her zamanki gibi açgözlü ve dengesiz olabilen insan tabiatına karşı bir tavır içerisindeler. Doğru olan da bu. Hayat başlı başına bir denge oyunu. Terazi sürekli denetlenmek zorunda. Her nesneden dengeli bir keyif almak yerine tüketim toplumunun yan etkisi olarak her nesne sömürülmek isteniyor. Haliyle nesne de sizi sömürüyor. İşte ben bu ruh haline "bağımlılık" diyorum.
Bilim insanları oyuna değil her zamanki gibi açgözlü ve dengesiz olabilen insan tabiatına karşı bir tavır içerisindeler. Doğru olan da bu. Hayat başlı başına bir denge oyunu. Terazi sürekli denetlenmek zorunda. Her nesneden dengeli bir keyif almak yerine tüketim toplumunun yan etkisi olarak her nesne sömürülmek isteniyor. Haliyle nesne de sizi sömürüyor. İşte ben bu ruh haline "bağımlılık" diyorum.

Bu açıdan bakarsak eğer ota boka fırlayan spor fanatiklerini, politik cahilleri, sürekli yiyecek kovalayan obezleri ve buna benzer bir çok kişiliği de akıl hastalığı olarak sınıflandırmak mümkün. Sonuç olarak bu anomalilerin (normalin dışında olanların) her birinde kişinin verimli ve kullanışlı bir hayat sürmesini engelleyen ortak özellikler var.

Bu dostunuz der ki: Dünya bir açık hava tımarhanesi ve sakinleri de bizleriz. Tüketimden doymayan, aç gözlülükte sınır tanımayan, hem kendisini hem çevresini tüketen bizler... Bu tarz arkadaşlar her dönemde olmuştur ve olmaya devam edecektir maalesef. Bu kuyuya düşmüş vatandaşlara en güzel yanıtı veren vermiş zaten:
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir
Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?
TEVFİK FİKRET
Editör notu:(1) İnsomnia: Uykusuzluk rahatsızlığı
Editör notu:(1) İnsomnia: Uykusuzluk rahatsızlığı
Yorumlar
Yorum Gönder