Takvime bağlı hayatlar

İmkansızı gerçekleştirenleri gördükçe duygulanıyoruz hep 


Koca bir hayatı bir şehre sığdırmak, yıllarca aynı işi yapmak, diğer insanların yaptığı her işi, sırasını bozmadan yapmak ve tüm bunlara rağmen mutlu olduğumuzu sanmak bu uçsuz bucaksız dünyada yaptığımız en büyük yanlıştır. Farkında olmadan genel geçer kuralların kölesi olup, aslında kendi çizdiğimiz ancak hep bize çizdirildiğine inandığımız bir çemberin içinde, sınırlara yaklaşmayı akıl bile edemeden yok olmayı beklemek eylemini 'yaşamak' olarak adlandırmaya devam ediyoruz.

Sevgili okuyanım tekrar selamlar, saygılar, nasılsın iyi misin diye sorardım ama sen yanıt veremezdin. Aslında duymasam da biliyorum ben. "iyidir senden ne haber". Ne kadar hatta ne kaşar klişe değil mi? 50 yıl görmesek birini bu muhabbet yine başlar. Aynı merak numarası, aynı cümlelerle aynı tempoda aynı sıkıcılıkta aynılaşmış fakat aydınlaşmamış bir sıkılmışlık, sıkışmışlık. Hep bir tekrar, takvim yaprakları farklı ama yine de sıradanlığın dibinde günler... Uyumlu uyumlu otlayan koyunlar gibiyiz çayırda.
Sıradanlık, aynılık çürütür insanı. Farklılaşmak sıranın dışında neler oluyor diye bakmak bir anlamda uyumsuz olmak kurtarır ruhumuzu. Herkesin istisnasız aynılığı karşısında farklılaşmak içsel olarak yalnızlaştırıp "aynı" yığına karşı savunmasız bıraksa da seni yine de senin insan kılan mucizevi gerçeğe daha da yaklaştırır.
Öylesine bir durağanlık hali ki bu karşındakine hayallerinden bahsederken kafası karışıyor, adeta "ne gerek var" bakışı gözlerine yerleşiyor, farklılık korkutuyor. Hayal kurmaktan korkan insanlar, güvenlik sınırlarını, minumum konforlu dünyalarını kaybetmekten korkar iken unutuyor sorulası hayati soruları.
Sıra dışında olmak nedir? "Ben daha fazla ne yapabilirim, potansiyelim aslında bu mu, gerçek sınırlarım nedir" diye merak bile etmeyenler, vizyonsuzlaştırılan et yığını haline gelenler...



Sıradanlaşan bir nesneleşme. (kısa film)
Hayatlarını belli bir sistematik içinde ölmeyi bekleyerek huzur içinde tamamlamak isterken kalemle çizilmişçesine takip ettikleri "rutin"in aynılaşmayı körüklediğini fark edemiyorlar.
Okula başla:  İlk orta lise / Üniversiteye/ çalışmaya başla/ süreklilik sağla/ sonra evlen ve üre, mezarlık bulursan öl.
Çevrenizde hemen hemen gördüğünüz herkesin aynı fabrikanin aynı üretim bandından çıkması ve aynı standartları, aynu rutini yakalamak için mücadele vermesi sadece bana mı garip geliyor. Ha bir de şu var "Emeklilik dönemi depresyon demek çünkü artık sıra ölüme geldi. "Her şeyi sırasıyla herkes gibi yaptın, huzurlu toplum arasına katıldın ve artık güvenle uygun şartlarda göç etmek için gerekli formları imzalamakla geçecek kalan yıllar.
"Bu elbiseyi üstlerine geçirmiş olanlar gizliden gizliye ondan nefret edip, üzerlerinden çıkarmak isterler ama bunu çıkarmanın sorumluluğunu üstlenemedikleri için asla çıkaramazlar, kader gibi hem/hep yerip hem giyerler. "Bu elbiseye hayatının hiç bir döneminde sahip olmayan ve yalnızlıkla kardeş tutanlar ise bu elbiseye uzaktan uzağa hem yerer hem de özlem duyarlar. onlar da farklı olabilmenin, farkındalıklarının bedelini ötekileştirme ve yalnızlıkla öderken o ışıltıdan vazgeçemedikleri için asla giyemezler bu elbiseyi. zira devam edebilmelerinin bir yolu kendileri ile barışık olmak olduğu için ara ara farklılığa övgü düzerler" 
Stres çarkı denen zımbırtı neden bu kadar tuttu dünyada biliyor musunuz çünkü içine girdiğimiz kısır döngünün harika bir tasviriydi. Simgesel anlatım çok şık, daha iyisi olamazdı. Kendi parmaklarımızda ki hayatımızı çevir çevir çevirip, 360 derece döndürüyorsun,  dön baba döndür aynı noktada dur. Aslında ilerleme yok, bir göz aldanması. Aynı başlangıçlar, aynı sonuçlar... Şu repliği hatırlarsınız "Siz gerçeği bilmek değil kandırılmak istiyorsunuz"(1)


Sıradan Hayatlar
İnsan bazen nefes alamaz,
Tutulur dili konuşamaz,
Kör olur gözler göremez,
Bazen sebepsiz gider insan.
İnsanlar sıradanlaşır,
Dünya sıradanlaşır,
Sonra boş bir halkanın içinde,
Boş ve sıradan hayatlar yaşanır.
Hasan Can

Söylediklerim iyi anlaşılmalı sevgili okur. Hayatı sürdürmek için bir rutin, belirli bir düzen mutlaka gerekir. İstemesen de bunun bir parçası olmak durumundasındır çoğu zaman. Benim burada anlatmaya çalıştığım okuma, çalışma, evlenme değil. Sadece bunların içi boş bir kabullenmişlikle bir görev olarak düşünülüp yapılması, dayatılması.... Önemli olan içinde bulunduğun anı, zamanı, ortamı, verimli ve yaratıcı olacak şekilde kurgulamak, bu şekilde yaşamak. Öğrenmeye, meraka değişime açık olmak. Kurulu düzeni bozmaya çalışmaktan korkmamak, yaşamak....

 Farklı yollar zenginleştirir insanı, hayal kurmak derinleştirir, sıranın dışında kılar. "Denizin yüreğinde" filminde kaptan Pollard, yedi kuşak denizci olan bir aileye mensuptu. O da denizci olmalıydı. Ona anne karnında biçilmiş misyon buydu, aile adını onurlandırmalıydı. Kaptan oldu ama aslında kaptan olup olmamak için uygun biri olup olmadığını hiç bilemedi. İki gemi batırdıktan sonra bıraktı işini. 

Kurulu bir çarkta aslında kim olmamız, nasıl bir rol üstlenmemiz gerektiğine dair bize bir şeyler söylüyorlar. Çizili bir kaderin üzerinde adımlamamızı... Herkes aynı taşlara basarak yürürken çizgide, alternatif bir yol var diye düşünmüyor bile. Yürüyoruz, aynılaşmak için fark yaratmaktan ödümüz koparak, sıradan mı sıradan bir takvim yaprağını daha kopartıyoruz. Sonra bir daha ve tekrar tekrar bir daha.

Hadi şimdi soralım beraberce kendimize
"BEN ASLINDA KİMİM" ??


EDİTÖR NOTU
(1)The Prestige film 2006

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sanal boykotçular

Sayısalcı VS Sözelci

AHLAK BEKÇİSİ