POST TRUTH
https://www.youtube.com/c/İsmailSuna
Sevgili okur, iletişim dünyasındaki yeni trendleri de ara ara sizinle dertleşme kararı almış bulunuyorum. Mesleğim olduğundan mı nedir, kamuoyu, manipülasyon, karşılıklı çaba, etkileme vesaire kavramlarla pazarlama, PR, reklam vesaire karşılaştıkça tüylerim şöyle bir havalanıyor. Tam da bu noktada kapsama alanıma düşmüş nur topu gibi bir kavram olan Post Truth hakkında biraz laflayalım istedim.
Efendim sözcük yayın hayatına şöyle bir karizma ile başladı. Word of the Year 2016 is... | Oxford Dictionaries. Eminim ingilizcesi emekleme düzeyinde olanlarınız dahi anlamıştır. (Benim İngilizcem zirve bu arada:)) Altın madalyalı bir sözcük. hem de Oxford tarafından mühürlü.
Post truth der ki: Nesnel gerçekler kamuoyunu şekillendirmede duygular ve inançlara göre daha az etkili. Özetle benim gerçeğim bana, senin ki sana. İnsanlar kendi kendi kişilik, duygu ve tecrübelerinden doğan gerçekleri delilli ispatlı gerçeğe tercih ediyor. Yani düşünce konforunu sarsacak gerçekleri reddetme eğilimi gösteriyor. Nasıl felaket değil mi? bildiğin "amannnn banane abi ben bu gerçeği sevmedim, bu çok daha kullllll" durumu söz konusu. Yani karşıt görüş yok. Herhangi bir mevzu ile karşılaşınca bizim fikrimizi destekleyecek bilgileri derliyor onlara sarılıyor ve kendi kendimizi bir güzel kandırıyoruz. Bu kadarla kalsa iyi. Kandırılmaya da müsait hale geliyoruz.
illüzyon sanatı üzerine inşa edilen Prestij filminde de vurgulandığı gibi "Siz sırrı çözmek değil, kandırılmak istiyorsunuz". Sanırım durumu bundan iyi ifade eden bir açıklama olamaz. Yukarıda da belirttiğimiz gibi gerçeğin ötesine uzanan duygularımız bizi yönlendirmeye açık tüketici, müşteri, taraftar, seçmen haline getirirken bir yandan da seçimlerimizi manipüle eden bu körlük bizi birey olmaktan çıkarıp sürü halinde güdülen araçlar haline getiriyor. Özünden kopuk ve yabancılaşmış.
Bu yeni bir olay değil aslında Post Truth'a çok uzun yıllardır pazarlama iletişimi ve siyaset dünyasının sırtını yasladığı biliniyor. Gerek siyasi kampanyalarda gerekse markaların reklam metinlerinde sıklıkla buna rastlıyoruz. Ben şahsen yıllardır bu durumun tartışmalarını kişisel çevremde dahi yaşıyorum. Hatta yakın çevremde sürekli ifade ettiğim "Ben bu ülkede ciddi ciddi oturup kimseyle siyaset tartışmam" kelamımın da altında Post Truth etkisini görmek mümkün.
Markalar duygulara vurgu yapan iletişim faaliyetleriyle (kurumsal ve ürün reklamları, halkla ilişkilerin hemen hemen tüm iletişim stratejileri) siyasi partiler de kampanyalarında ağırlıklı olarak bu yakınsama algısı üzerinden yol alıyor. Ülkemizde partileri ailemiz gibi sahiplenme anlayışının başka bir açıklaması olabilir mi.... Büyük futbol kulüplerinin taraftarlarını asker gibi kullanabilme kabiliyeti de bundan farklı bir durum değil. Başka türlü sahalarda ezeli rekabet maç finallerinde birbirinin elini sıkan futbolcu görünce neden "vayyyyy beeee" gibi tepkiler veriyoruz. Çünkü olması gereken okkadar çarpıtılmış ki karşımıza çıkınca sıradan karşılamamız gereken bir duruma şaşırır hale gelmişiz. Keza dini tartışmalar hatta sivil toplum hareketleri de bunun tipik bir örneğidir. (Tacziyet dertleşiminde buna değinmiştim... Feminist hareketleri de bu bağlamda bir daha inceleyin lütfen.)Ülkemizde de yoğun olarak yaşanır. kutuplaşma muhabbetlerinin temel dayanağı Post Truth kavramının kodlarında saklıdır. Duygular gerçekleri kenara atınca sen de kutuplaşıyorsun ve düşünmüyorsun ben kim için neye karşı kutubum, kutup olmam gerekir mi. (eskimo musun birader !!)

Para kazandıran her eylemin kutsandığı bir ortamda gerçekliğin ortadan kalkması ne yazık ki anlayışla karşılanır bir durum haline geldi. Herkes klavyesinde sık kullanılan klasörüne bakıyor. Herkes sadece inandığı sesi duymak istiyor hiç kimsenin aklına araştırmak gelmiyor. İnandığı kutsadığı gazeteyi, televizyon kanalını izliyor, inandığı lidere biat ediyor, kutsadığı dine sarılıp o dini pazarlamaya çalışan kişileri bile tarikat müridi kıvamında içselleştiriliyor. "Kardeşim bu gerçek değil" diyene düşmanca saldırıyor."
Post Truth, şu anda dünyanın gerçeği ve maalesef sevgili okur geri kalmış, uygarlık bilincinden uzak, memleketlerin çok çok daha ciddi bir gerçeği. Okuma, araştırma, sorgulama, akıl yürütme niteliklerine sahip olmayan toplumlar kurgulanmış gerçeklerin oyuncağı olmaya devam edecekler ve ne trajik ki hipnotik telkin etkisi altındaymışçasına bunun farkında dahi olamayacaklar.
Nice mutlu mutluluklara.... Koyun olma, elin altında glavyen web'in neyin var. Düşünün la kafanız acımazz.....
Efendim sözcük yayın hayatına şöyle bir karizma ile başladı. Word of the Year 2016 is... | Oxford Dictionaries. Eminim ingilizcesi emekleme düzeyinde olanlarınız dahi anlamıştır. (Benim İngilizcem zirve bu arada:)) Altın madalyalı bir sözcük. hem de Oxford tarafından mühürlü.
Post truth der ki: Nesnel gerçekler kamuoyunu şekillendirmede duygular ve inançlara göre daha az etkili. Özetle benim gerçeğim bana, senin ki sana. İnsanlar kendi kendi kişilik, duygu ve tecrübelerinden doğan gerçekleri delilli ispatlı gerçeğe tercih ediyor. Yani düşünce konforunu sarsacak gerçekleri reddetme eğilimi gösteriyor. Nasıl felaket değil mi? bildiğin "amannnn banane abi ben bu gerçeği sevmedim, bu çok daha kullllll" durumu söz konusu. Yani karşıt görüş yok. Herhangi bir mevzu ile karşılaşınca bizim fikrimizi destekleyecek bilgileri derliyor onlara sarılıyor ve kendi kendimizi bir güzel kandırıyoruz. Bu kadarla kalsa iyi. Kandırılmaya da müsait hale geliyoruz.
illüzyon sanatı üzerine inşa edilen Prestij filminde de vurgulandığı gibi "Siz sırrı çözmek değil, kandırılmak istiyorsunuz". Sanırım durumu bundan iyi ifade eden bir açıklama olamaz. Yukarıda da belirttiğimiz gibi gerçeğin ötesine uzanan duygularımız bizi yönlendirmeye açık tüketici, müşteri, taraftar, seçmen haline getirirken bir yandan da seçimlerimizi manipüle eden bu körlük bizi birey olmaktan çıkarıp sürü halinde güdülen araçlar haline getiriyor. Özünden kopuk ve yabancılaşmış.
Bu yeni bir olay değil aslında Post Truth'a çok uzun yıllardır pazarlama iletişimi ve siyaset dünyasının sırtını yasladığı biliniyor. Gerek siyasi kampanyalarda gerekse markaların reklam metinlerinde sıklıkla buna rastlıyoruz. Ben şahsen yıllardır bu durumun tartışmalarını kişisel çevremde dahi yaşıyorum. Hatta yakın çevremde sürekli ifade ettiğim "Ben bu ülkede ciddi ciddi oturup kimseyle siyaset tartışmam" kelamımın da altında Post Truth etkisini görmek mümkün.
Markalar duygulara vurgu yapan iletişim faaliyetleriyle (kurumsal ve ürün reklamları, halkla ilişkilerin hemen hemen tüm iletişim stratejileri) siyasi partiler de kampanyalarında ağırlıklı olarak bu yakınsama algısı üzerinden yol alıyor. Ülkemizde partileri ailemiz gibi sahiplenme anlayışının başka bir açıklaması olabilir mi.... Büyük futbol kulüplerinin taraftarlarını asker gibi kullanabilme kabiliyeti de bundan farklı bir durum değil. Başka türlü sahalarda ezeli rekabet maç finallerinde birbirinin elini sıkan futbolcu görünce neden "vayyyyy beeee" gibi tepkiler veriyoruz. Çünkü olması gereken okkadar çarpıtılmış ki karşımıza çıkınca sıradan karşılamamız gereken bir duruma şaşırır hale gelmişiz. Keza dini tartışmalar hatta sivil toplum hareketleri de bunun tipik bir örneğidir. (Tacziyet dertleşiminde buna değinmiştim... Feminist hareketleri de bu bağlamda bir daha inceleyin lütfen.)Ülkemizde de yoğun olarak yaşanır. kutuplaşma muhabbetlerinin temel dayanağı Post Truth kavramının kodlarında saklıdır. Duygular gerçekleri kenara atınca sen de kutuplaşıyorsun ve düşünmüyorsun ben kim için neye karşı kutubum, kutup olmam gerekir mi. (eskimo musun birader !!)

Para kazandıran her eylemin kutsandığı bir ortamda gerçekliğin ortadan kalkması ne yazık ki anlayışla karşılanır bir durum haline geldi. Herkes klavyesinde sık kullanılan klasörüne bakıyor. Herkes sadece inandığı sesi duymak istiyor hiç kimsenin aklına araştırmak gelmiyor. İnandığı kutsadığı gazeteyi, televizyon kanalını izliyor, inandığı lidere biat ediyor, kutsadığı dine sarılıp o dini pazarlamaya çalışan kişileri bile tarikat müridi kıvamında içselleştiriliyor. "Kardeşim bu gerçek değil" diyene düşmanca saldırıyor."
Post Truth, şu anda dünyanın gerçeği ve maalesef sevgili okur geri kalmış, uygarlık bilincinden uzak, memleketlerin çok çok daha ciddi bir gerçeği. Okuma, araştırma, sorgulama, akıl yürütme niteliklerine sahip olmayan toplumlar kurgulanmış gerçeklerin oyuncağı olmaya devam edecekler ve ne trajik ki hipnotik telkin etkisi altındaymışçasına bunun farkında dahi olamayacaklar.
Nice mutlu mutluluklara.... Koyun olma, elin altında glavyen web'in neyin var. Düşünün la kafanız acımazz.....
Yorumlar
Yorum Gönder