Çevrim dışı hayatlar
Caaanım seksenli yıllarım, çocukluğum, bitmemiş türküm benim...

Nekka güzel ve özeldi 80'li yıllar. Bırak çevrim dışıyı, çevrim diye bir sözcük yoktu. A pardon vardı:)) O çevirmeli, fevkaladenin fevkinde telefonlarımız sayesinde.

İşte gerçekten çevrim içi olmak böyle bir şey. Emek vereceksin kardeşim çevireceksin o 360 derece kadranı. Göz, kas koordinasyonu kullanacaksın veee konuşaksın.

Hiç bir tost makinesi bu keyfi veremez, imkansız
İnsan bir masal olarak hatırladığı büyülü bir dünyayı, geçmişi nasıl yazıya döker inanın bilmiyorum. Seksenli yılları yaşamış insanlar arasında çocuk, yetişkin diye bir ayrım yoktur. O yıllara dair herkesin hatıraları aynıdır ve dikkat edin tüm dünyanın en özel yılları olarak kabul edilir. Türkiye'de ise bana kalırsa fakirliğe, yokluğa rağmen akıllara kazınan son keyifli, eğlenceli, dostukla aileyle mutlulukla dolu dönem olarak hatırlanan bir büyülü zamandır 80 ve 90 arası.

Çok yönlü sobalarımız. Benim için çoğu zaman kamp ateşiydi.
Ben 1980 doğumluyum. 90 yılında ancak 10 yaşında olmama rağmen hatıralarım nasıl bu kadar canlı, taze kaldı biliyor musunuz? Çünkü seksenli yıllarda yaşanan her anı sadece hafızaya değil yüreklere de kazınırdı.


Sular haftada bir kaç kez kesilirdi ve bazı yerlerde hala kuyular vardı. Bidonları alıp, ki her evde mutlaka fazladan bidonlar olurdu, uzun mesafeler yürür (ben evin çok çok karşısındaki tarlaya(1) giderdim) mahallecek su taşırdık. Sonraları belediye tankerler göndermeye başladı da bu mevzu da kapandı.
Elektrik hatırı sayılır şekilde kesiliyor, kesilmediği zamanlar da voltaj o kadar düşük oluyordu ki yanan, ampul mü mum mu algılayamazdınız. (o yıllarda bizde gaz lambası, löküs denilen bir aydınlatıcı ve sonrasında son teknoloji ürünü ışıldak kullanıyorduk)

Elektrik hatırı sayılır şekilde kesiliyor, kesilmediği zamanlar da voltaj o kadar düşük oluyordu ki yanan, ampul mü mum mu algılayamazdınız. (o yıllarda bizde gaz lambası, löküs denilen bir aydınlatıcı ve sonrasında son teknoloji ürünü ışıldak kullanıyorduk)

Filmler bu cihazlarda video kasetlerde izlenirdi.
Mahallelerde ciddi dayanışma vardı. Her kış bir kapının önünde kamyonlarla yığılan tonlarca kömür, kömürlüklere taşınırdı. Evet, o zamanlar her evin bir kömürlüğü olmak zorundaydı. Şikayet yok, asık surat yok. Emek var, dostluk var, o yük altında dahi tebessüm var, huzur var.

Mahallelerde ciddi dayanışma vardı. Her kış bir kapının önünde kamyonlarla yığılan tonlarca kömür, kömürlüklere taşınırdı. Evet, o zamanlar her evin bir kömürlüğü olmak zorundaydı. Şikayet yok, asık surat yok. Emek var, dostluk var, o yük altında dahi tebessüm var, huzur var.

Bu merdaneli çamaşır makinesinde yıkanan çamaşır, merdane ile sıkıştırılıp makinenin arkasından leğene düşerdi de bazen makine arkasındaki çıkıntıya takılmasın diye ben arkasında durur, usulca sepete istiflerdim...

Her evde aynı saat olur mu, olur arkadaş
Bayramlarda şeker toplamak (ramazan bayramını sanırım 14'üme kadar şeker bayramı olarak bildim) sokaklarda istop, kral kraliçe, kukalı taş, dokuz taş, dayan dayan, mendil kapmaca, çelik çomak, baş(misket oyunu), çukur (misket oyunu) oynamak...
Kışın soba külünün o canım karlara döküldüğünü görüp ağlamak...

Cumartesiden Cumartesiye programını izlemek için erkenden kalkmak...
Her pazar kahvaltısında ailecek kovboy filmi izlemek...
Kıyafetleri divan altındaki renkli sepetlere dizmek...
Su tabancası ile su savaşı yapmak...
iki tahta parçasına bağlanan iple mınçaka (bruce lee silahı) yapmak (her elektirik kablosunda ortalama bir adet mınçıka sallandığını görmeniz mümkündü o yıllarda)
Okula boynumuzda suluk elimizde beslenme çantasıyla gitmek. (siyah önlük giyen son şanslılardanım) Seksenli yıllar her işi her oyunu sevgiyle, kardeşçe, dayanışarak yapmak demekti.

Gazoz kapaklarını misket yerine de kullanırdık.
TRT'den yayınlanan dizileri tüm mahalleli belirledikleri evde toplanarak izlerdi. "Köle isaura,(izavra diye çevirirdik) yalan rüzgarı, kuzey güney, dallas vesairee. Hepsine dair anılarımda o kadar çok sahne var ki paylaşmak imkansız.


Her evde aynı saat olur mu, olur arkadaş
Bayramlarda şeker toplamak (ramazan bayramını sanırım 14'üme kadar şeker bayramı olarak bildim) sokaklarda istop, kral kraliçe, kukalı taş, dokuz taş, dayan dayan, mendil kapmaca, çelik çomak, baş(misket oyunu), çukur (misket oyunu) oynamak...
Kışın soba külünün o canım karlara döküldüğünü görüp ağlamak...

Cumartesiden Cumartesiye programını izlemek için erkenden kalkmak...
Her pazar kahvaltısında ailecek kovboy filmi izlemek...
Kıyafetleri divan altındaki renkli sepetlere dizmek...
Su tabancası ile su savaşı yapmak...
iki tahta parçasına bağlanan iple mınçaka (bruce lee silahı) yapmak (her elektirik kablosunda ortalama bir adet mınçıka sallandığını görmeniz mümkündü o yıllarda)
Okula boynumuzda suluk elimizde beslenme çantasıyla gitmek. (siyah önlük giyen son şanslılardanım) Seksenli yıllar her işi her oyunu sevgiyle, kardeşçe, dayanışarak yapmak demekti.

Gazoz kapaklarını misket yerine de kullanırdık.
TRT'den yayınlanan dizileri tüm mahalleli belirledikleri evde toplanarak izlerdi. "Köle isaura,(izavra diye çevirirdik) yalan rüzgarı, kuzey güney, dallas vesairee. Hepsine dair anılarımda o kadar çok sahne var ki paylaşmak imkansız.

Brezilya, amerikan dizileri... Dram dedektiflik dizileri popülerdi. Zaten popüler olmak zorundaydı dedik ya çevrim dışı zamanlardı seksenli yıllar. Özel kanallar olmayınca seçenek de yoktu.


Mavi Ay'ı kim unutabilir...
Televizyonlar İstiklal Marşı ile açılır kapanırdı (malum darbe sonrası dönem). Ve o muhteşem antenler tabii ki onlar unutulur mu? Televizyonda "Seksenler, öyle bir geçer zaman ki dizilerini izlemiş olanlar kısmen de olsa fikir sahibi olmuştur. Gerçekten hem bu kadar trajik hem bu kadar komik bir olay olamaz. TV de net yayın yakalamak yaklaşık 3 kişilik bir çabaydı. Biri tv karşısında biri pencerede diğeri çatıda(tabii ki en zor iş babamıza kalıyordu)"Çekiyor mu, oldu mu... Ya böyle nasıl... biri ses versin beee:)))"

Seksenler çevrim dışıydı doğru ama o yılları yaşama şansına sahip olmamış bugünün bir çok insanından çok daha gerçekçi ve insani şekilde çevrim içi idik. Dokunduğumuz, kokladığımız tattığımız her şey gerçekçi. Yabancılaşma, yalnızlaşma dışlanma yoktu.

Her şey dayanışma ürünü olduğundan bencillik yoktu. Telefon, televizyon, kaset (film ve müzik), hayran olunan yabancı grupların posterleri, kitap çok değerli ve özeldi çünkü azdı. Fazlalığın karmaşası yoktu. Sadeliğin basitliğin devrimiydi seksenli yıllar. Pek çok şey ilkti ve özeldi. Atari denilen şimdiki pc oyunlarının atası ellerimizdeki minik tek tuşlu cihazlardı ama çokkk keyifliyfi.

60'lık kasetimiz ki 90'ları da vardı.
Bir şarkıyı tekrar dinlemek için teybi ileri geri sarıp durmak, müzik aşkı için saran bant'ı kalemle düzeltmek eziyet de olsa keyifliydi çünkü onu bu kadar özel kılan aslında çekilen o eziyetti.

AŞK
Michael jackson, George michael, Modern Talking, rocky, rambo, Back to the future, Terminatör (geleceğe dönüş) dönemleriydi seksenler....Efsanelerin büyüdüğü klasik hale geldikleri zamanların başlangıcıydı.

O yıllarda moda saç. Kabarık saçlı kızlar...



Bayram demek çata pat demektir. Tabii bir de kız kaçıran:)

İçinden harika araba resimleri çıkardı Turbo sakızların. Seksenli yıllar ev eşyalarından, gündelik hayata, dizilerinden, oyunlarına anlatmakla tüketilmez sevgili okur.
Aklınıza geldiğinde tebessüm ettiren tek geçmiştir seksenli yılar. Benim çocukluğumdur,
Marvel DC çizgi romanlarımdır,
İlk okulda beni ağlatan matematik problemi,
80 kişilik sınıflarda yanımdan ayırmadığım Musti okul çantamdır.
Şu anda herkes her an çevrim içi bir hayat sürdürüyor. Bağlantıda yani ama ne kadar gerçek bir bağlantı orasını da siz değerlendirin ve bir sonraki post'a kadar iyi kalın.
BİR EFSANEDİR 80'leri yaşamak...
LİNK: Ahh seksenli yıllar
Editör notu (1) O zamanlar nedendir bilinmez her boş ve geniş araziye tarla deniliyordu.
Yorumlar
Yorum Gönder